Türkiye, Ağustos ayından bu yana tarihinin en çalkantılı ekonomik dalgalanmalarını yaşayarak geçiriyor ve yaşanan bu dalgalanmaların tüketici zihnindeki anlamı ülke gündemine paralel olarak önemli değişimler geçiriyor. Hemen hepimizin anımsayacağı gibi, geçmiş kriz dönemlerinde herkes ülkenin bir ekonomik kriz içinde olduğu konusunda hem fikir olur ve kriz ile ilgili değerlendirmeler yaşanan siyasi gelişmelerden radikal bir şekilde etkilenmezdi. Oysa, bugün kriz tanımımız ve krizin etkileri bile anlık değişimleri bünyesinde taşıyor ve aydan aya değişim, dönüşüm geçiriyor. Şu an hiçbir şey sabit değil, her şey akışkan ve uçucu.
Yaşanan ekonomik dalgalanmaların tüketici tutumları ve davranışları üzerindeki etkisini anlamlandırmak için gerçekleştirdiğimiz Sia Mood araştırmamız Amerikalı Pastör Andrew Brunson’ın serbest kalması, enflasyon rakamlarının son 13 yılın rekorunu kırması ve hemen arkasından Hükümet tarafından enflasyonla mücadele kapsamında bir program açıklanması ve terör olayları etkisinde gerçekleştirildi.
Bugün tüketiciler Eylül ayına kıyasla çok daha iyimser bir ruh haline sahip görünüyor. Her ne kadar bu iyimserlik düzeyi Ağustos ayına kıyasla çok daha düşük olsa da tüketiciler hem kendi gelirleri hem de ülkenin ekonomik durumu açısından önümüzdeki on iki aya daha iyimser olarak bakıyorlar. Kişisel gelirinin önümüzdeki on iki ay artacağına inanan tüketiciler yüzde 30’dan yüzde 37’ye yükselirken, ülke ekonomisi açısından kötümser olan tüketicilerin oranı da yüzde 42’den yüzde 34’e düştü.
TÜİK Ekim ayı başında yıllık enflasyon oranını TÜFE’de yüzde 25 ve ÜFE’de de yüzde 46 olarak açıkladı ve bu rakam son yıllarda karşılaştığımız en yüksek enflasyon oranları. Buna rağmen, tüketiciler arasında enflasyonun artacağına inanan tüketicilerin oranı yüzde 52’den yüzde 40’a düştü, enflasyon oranının değişmeyeceğine inanan tüketicilerin oranı da yüzde 25’ten yüzde 34’e yükseldi.
Tüketici değerlendirmelerindeki en önemli değişim kriz algılarında oldu. Eylül ayında metropol tüketicilerinin yüzde 82’si ülkede kriz olduğuna inanırken, iyimserleşen atmosfere paralel olarak, kriz nitelendirmesinde bulunan tüketicilerin oranı Ekim’de yüzde 58’e düştü.
Yüksek enflasyon oranları sonrasında Hükümet 9 Ekim tarihinde Enflasyonla Topyekun Mücadele Programını açıkladı. Metropol illerinden yaşayan tüketicilerin yalnızca %27’si bu programı duydu. Programı duyan tüketicilerin de %45’i bu programın enflasyonla mücadelede önemli bir silah olacağına inanmaktadır. Bu oran tüm tüketicilerin %12’sini teşkil etmektedir.
Enflasyonla Topyekun Mücadele Programını duyan tüketicilerin yarısı BİM ile A101 marketlerini bu programı destekleyen markalar arasında saymaktadır. Diğer markalar ise sıralamada çok küçük oranlarda yer alıyor. Yine de hemen belirtmek gerekiyor ki, Koç Holding ve bazı şirketleri tüketicilerin zihninde bu programı destekleyen markalar arasında yer bulmuş görünüyor.
Enflasyonla Topyekun Mücadele Programı’nı duyan metropollü tüketicilerin yüzde 60’a yakın oranı bu programa katılan şirketlerin enflasyonun düşürülmesinde etkili olacağına inanıyor (tüm tüketicilerin yüzde 16’sı), ancak hemen altını çizmemiz gereken bir husus da bulunuyor. Programı duyan tüketicilerin yarısı şirketlerin enflasyonla mücadele programına katılırken yaptıkları açıklamaları, indirimleri samimi bulurken, bir diğer yarısı da şirketlerin bu alandaki açıklamalarını samimiyetten uzak buluyor. Dolayısıyla, bugün şirketlerin önünde ciddi bir samimiyet testi bulunuyor. Bugünün tüketicisi her şeyi kendisine söylendiği gibi kabul etmeyen, sorgulayan bir tüketici. Tüketiciler şirketleri şeffaflıkları, samimiyetleri ve dürüstlükleri açısından değerlendiriyor ve bu konuda sınıfta kalan markaları, şirketleri de en ağır şekilde cezalandırıyor. Dolayısıyla, şirketlerin önünde bugün önemli bir sınav var; sınavda başarılı olan markalar olduğu gibi bu sınavda başarısız olan markalar da olacaktır. Gün, tüm markalar için samimiyete sahip çıkma, samimi olma günü.